22 Kasım 2009 Pazar

Sadece ben...


• Paldır küldür yaşıyoruz.Zamanın yetmediğinden şikayet ediyoruz ,hızlı yürüyor,acele konuşuyor,birbirimize derdimizi bir an önce anlatmak için cümleleri kısaltıyor, anlamların hakkını vermiyoruz.Sanal alemin,yazma üşengeçliğini slm,nbr vs.. gibi sesli harfleri yutarak ifade etmemizi, yaşadığımız aleme taşıyor,yarım yamalak söylenmiş kelimelerle anlaşılmayı bekliyoruz.Birbirimizin gözünün içine bakarak,duyguları katıştırarak yapacağımız sohbetleri; Elimizde,belimizde taşıdığımız telefonlarla bölüyor,kaybedilmiş hislerin ,toparlanamayacağı zaman dilimleriyle yaşanmış varsayıldığı, diyaloglar kuruyoruz.Bir işi yaparken, diğerlerini düşündüğümüzden anı ıskalıyor,etrafımızda yanıp sönen ,bizi parlatacak yıldızları bir bir karanlığa gömüyoruz.Karanlıkta kaldığımızı fark ettiğimizde ise ,bizi bu kör kuyuya atan davranışlarımızı yargılamak yerine ;Başkalarını suçluyor,beklentilerimizi karşılama konusunda cimrilik yaptığını düşünerek, her güne yeni günah keçileri ilave ediyoruz.Duygu yoksunluğumuzu , yeni sahip olacağımız maddi kanallara bağlıyor,bize mutluluk vermesi için satın aldıklarımızdan medet umuyoruz.Vermiyor,doyurmuyor.Bir sonraki gün diğerini ,diğer bir gün daha başkasını elde etmek için çaba harcayarak, elimizden kayıp giden hayatın arkasından bakakalıyoruz.Alışveriş merkezlerinin bu kadar yoğun olduğu günümüzde,bir müzik dinletisinin,bir resim sergisinin,kültürel bir etkinliğin sükunet esintilerinden kendimizi mahrum bırakıp ,kalabalığın keşmekeşinde kaybettiğimizin sadece zaman değil ruh dinginliği de olduğunu biliyor muyuz?Bir gününüzü gözlem altına alın ve dışarı çıktığınızda sizinle iletişim kuran insanların,size odaklı ,gözlerinizin içine bakarak ve gerçekten sizinle ilgilenerek kaç dakika geçirebildiğini izleyin.Eminim bana hak vererek evinize döneceksiniz.
Böyle bir başlangıç yapmamın nedeni ;Dün yeni başladığım yazı kursunda,ben hayatın içinde, tam ortasında olduğumu düşündüğüm zamanların keyfini yaşadım.Zamanın akışının yavaşladığını hissettirecek kadar dingin, bir o kadar da akışkan ve düşünce filizlerinin yeşerdiği ruhuma can suyu katıştırarak doydum ,beslendim.Paldır küldür yaşamak diyerek söze başladım .Bu söz tekrar tekrar beynimde çanlar çalarak beni ikaz ederken buldum kendimi.Sükun anlatım diliyle sohbet eden; Mario Levi ‘yi tanıdıktan sonra fark ettirdi kendisini .Sanki o bir şekilde, ömrünün yelkovanını ve akrebini kendi yarattığı saatine bağlamış tik tak sesleri olmadan ,sessizce her anı damıtarak ilerleyen akışkanlığının içine sizi de alarak karşısındakine dış dünyayla ilintisiz aynı zamanda kesintisiz bir süreç yaşatıyor .Sözlerine başlarken ,çoğu zaman öylesine sarfettiğimiz ‘’Merhaba’’yı geçiştirmeden,anlamının’’Benden zarar gelmez'' demek olduğunu söyleyerek , tanışmaya vesile olan bir kelimenin bile ağır ağır sindirilmesini sağlayarak, içi dolu merhabalaşmanın tanıklığını da yaşatıyor.Edebiyat yeniliyor,edebiyat vuruyor,edebiyat örseliyor,edebiyat değiştiriyor insanı ehil ellerde.Edebiyatın içinde hayat var çünkü.Yaşıyor,yaşatıyorsunuz.Sorguluyor,sorgulanıyorsunuz alabildiğince.Kendinize aynada bakıyor,bir başka ben buluyor ,onunla tanışıyor:Merhaba’’Benden zarar gelmez’’ diyorsunuz kendinize.Korkularınızla yüzleşiyor,acılarınızla büyüyebilmeyi öğreniyorsunuz.Edebiyatın içinde olmayı isteyen insanlarla birlikte,sadece ben olabilmenin ne kadar zor olduğunu anlıyor ama sadece ben olma anını yakalayabilince ise asıl olmak istediğiniz kimliğinize bürünüyorsunuz.İşte bir cumartesi gününü ben, gerçekten ben olabilmenin hazzıyla geçirdim.Ne dışarıda akan trafik,ne paldır küldür yaşamaya çalışan insanlar ne de gürültülü düşüncelerimin rahatsızlığı vardı.Sadece ve sadece ‘’Ben’’….
Sevil