7 Aralık 2009 Pazartesi

resim ve felsefe


9. yüzyılın büyük ingiliz ressamlarından William Holman Hunt'ın, bir bahçeyi tasvir eden bir tablosu Londra Kraliyet Akademisi'nde sergileniyordu.
Hunt'ın; "Kâinat ışığı" adını verdiği bu tabloda geceleyin elinde bir fenerle bahçede duran filozof kılıklı bir adam görülüyordu.

Adam, serbest kalan eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden bir cevap bekler gibi görünüyordu. Tabloyu tetkik eden bir sanat eleştirmeni Hunt'a dönerek:
"Güzel bir tablo doğrusu, ama manasını bir türlü kavrayamadım. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu takmasını unutmuşsunuz da..."

Hunt gülümsedi ve ekledi:
"Adam alelade bir kapıya vurmuyor ki... Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içerden açılabildiği için, dışında kola ihtiyacı yoktur."

Bir film ve Saatler



Virginia Woolf,20.yüzyılın en büyük kadın yazarlarından biri.''Mrs. dalloway''adlı romanından uyarlanan 'Saatler'the hours'cümleleriyle sarsıcı bir film.Sanırım bir kere değil bir kaç kez izlenmesi gereken filmlerden.Romanını okumadım en kısa zamanda okuyacağım.Aslına bakarsanız önce romanı okumak ,voolf' u anlamak sonra bu filmi izlemek lazım.Filmin içinde sarfedilen cümleler hafızayı yoracak ,düşündürecek cinsten.Hem kitabı okuyup ,hem filmi izleyenler,kitap ve film birbirlerinde ki eksikliği tamamlamış diyorlar.Bu yüzden okumadan izleme cesaretini gösterdim.Herkes gibi çok etkilendim.Nicole Kidman ın diğer filmlerini de izlemiş biri olarak ,karakteri bu kadar benimsemesi sadece dış görünüşle değil ,bakışlar ve duruş ile de iç kargaşasını böylesi başarılı yansıtmasına hayran kaldım.Filmin yorumuyla ilgili nette bulduğum sayfayı aynen aktarıyorum.
aids hastası richard, ölümün ona ulaşmasını sabırsızlıkla beklediğini her hareketiyle belli etmektedir. tam bu esnada clarissa ile konuşurken, richard'ın ağzından şu cümleler çıkar:

"insanlar birbirleri için yaşarlar... her şeyi birden istiyoruz değil mi?"

uzunca bu cümleler düşünülür. cidden birbirimiz için mi yaşıyoruz? bizi hayata bu kadar sıkı bağlayan bir başkası mı? ya da başkaları? üstelik her şeyi birden isteyecek kadar bencilken ?

clarissa ise bir başka sahnede kızıyla konuşmaktadır. kızına richard yokken kendini önemsiz hissettiğinden bahseder. yine bir konuşmasında richard'ın ona bugün o bakışığı fırlattığını söyler. hangi bakıştan bahsettiğini soran diğer karaktere şunları söyler:

"hayatın önemsiz, sen önemsizsin bakışı."

clarissa ölümü bekleyen richard'ın bakışını bilerek bu şekilde yorumlar belki de. çünkü onun gitmeye hazırlandığınıı biliyordur. olabilecek en acı bekleyişin içindedir ve bu durumda bile insanoğlu bencildir. kendini düşünür. onun olmayacağından çok, onsuz "önemsiz" olacağını düşünür.

ve kıskançlık... virgina woolf'un ablası kendi çocuklarına, hayattan tüm bağları kopartılmış ve delirmekte olan ablasıyla ilgili şunları söyler:

"teyzeniz çok şanslı çünkü onun iki hayatı var. birincisi yaşadığı hayat, ikicisi ise yazdığı kitaplardaki hayatı."

virginia woolf'un hayattan tüm bağlarının koparılmasında huzur arayışı yatar. oysa o bunu talep etmemiştir. londra'nın karmaşasından koparılıp bir kasabaya götürülmek onun için bir sürgündür. "bu kasabada öleceğim" der kocasına, kocası bunun ona zarar gelmemesi için yapılmış bir iyilik olduğunu anlatmaya çalışırken. en sonunda kocasını londra'ya geri dönmeye ikna eden virgina woolf şöyle der:

"hayattan kaçarak huzur bulamazsın leonard."

oysa ne kadar sık yaptığımız bir şey bu değil mi? sorun gördüğümüz an kaçıyoruz. öyle bencil olmuşuz ki başkasını dinlememek için yapmayacağımız şey yok. en yakınlarımıza bile yapıyoruz bunu. tam bu noktada clarissa'nın sözleri akla gelir:

"dağılıyor gibiyim."
biri dağılırken ve parçalarını toparlamaya çalışırken nasıl başka biri için üzülebilir ki? filmde dikkat çeken bir öğe "dağılmak". laura'nın oğluyla geçen birçok sahnede lego benzeri oyuncaklar dikkat çeker. richard'ın neden sürekli bu oyuncaklarla oynadığını düşündüğümüz vakit filmin sonu hakkında hemen bir fikir sahibi olabiliriz. richard en son kendinin de artık dağılma vakti geldiğini düşündüğünde aniden oyuncaklarıyla yaptığı evi yıkarcasına kendini başka birinin gözleri önünde öldürür.

ve woolf'a eşi "neden biri ölmeli? kitabında öyle yazıyordu..." diye sorduğunda woolf " diğerlerinin, hayatlarının değerini anlaması için" der. kardeşinin kızıyla konuşurken ise woolf kitabının karakteri için şunları söyler:

"kahramanımı öldürecektim ama vazgeçtim. onun yerine başka birini öldürebileceğimden korktum." tam bu anda sahne laura'yı otel odasında sular içerisinde gösterir. ama laura hayatı tercih eder ve sular geri çekilir. ailesini terk eder ama hayatı terk edemez. ve bu esnada kendini balkondan aşağı atmadan önce richard'ın clarissa'ya dedikleri akla gelir:

"senin için hayatta kaldım ama artık gitmeme izin vermelisin."

tam bu noktada anlaşılır ki hayatta kalmak aslında bireysel bir tercihdir. ve insanoğlunun pek çok kararında etkili olduğu gibi, "bencillik" bu kararda da etkilidir. richard; clarissa'dan vazgeçtiği için değil, hayattan vazgeçtiği için clarisa'dan vazgeçer. laura; çocukları ve eşi var diye hayatı seçmez, aksine onları terk eder ve kendisine yeni bir hayat kurar. virgina woolf, hayatından vazgeçerken çok sevdiği kocasından da vazgeçer.

tüm bunlara bakıldığında her gün şikayetçi olduğumuz "hayat" söz konusu olduğunda nasıl bencilleştiğimiz göz önüne gelir. eğer bunu sonlandırmıyorsak buna çeşitli bahaneler buluruz. sevdiklerimiz ya da korkularımız gibi... oysa o bir bütündür sevdiklerimizi ve korkularımızı kapsayan. ve biz onu, "o" olduğu için seçeriz.
aynı woolf'un eşine dediği gibi:

"you choose life for what it is."


İTÜ SÖZLÜK
Ve filmde aids hastası richard'ın sözlerinden;

"çünkü ben bir yazar olmak istedim, hepsi bu,
her şey hakkında yazmak istedim.


kısa bir zaman diliminde gerçekleşen her şey hakkında.

kollarında taşıdığın çiçeklerin nasıl gözüktüğü...

bu havlu - nasıl koktuğu ne hissettirdiği...

lifleri,iplikleri.

bütün duygularımız- sizlerin ve benim.

bunun geçmişi.

bizim bir zamanlar kim olduğumuz.

dünyadaki her şey.

her şey birbirine karıştı.

tıpkı şimdi her şeyin birbirine karıştığı gibi.

ve ben başaramadım.

başaramadım.

neyle başlarsan başla her zaman başladığından çok daha azıyla sona eriyor..."